9 Ağu 2014

ÇİNLİ KADINLARIN YABANCI KOCA SEVDASI

Yabancı bir kadının yanında Çinli erkek çok ender rastlanan bir çifttir fakat Çinli kadınlarla evlenen yabancıların sayısında büyü artışlar var, özellikle de 1980'lerdeki Çin'in dünyaya açılmasından sonra.  Her ne kadar Çinli aileler  bu tür evliliklere sıcak bakmamalarına rağmen evlenen çiftler öyle artmış ki bazı açıkgözler Çinli kadınları yabancılarla evlendirmeyi ticarete dökmüş, hatta Çinli kadınlar kendileri için. Ben de merak ettim ve bunun neden böyle olduğunu biraz araştırdım.  
Rupert Murdoch and Wendi Deng
Toplumsal yapı olarak bakarsak Çin ve Türk toplumları inanılmaz benzerlik gösteriyor. Özellikle kadınların aile içindeki statüleri, erkek-kadın eşitsizliği, kadınların 27 yaşından sonra evde kalmış olarak nitelendirilmeleri vb. 

Gelin bu toplumsal değişimin arkasındaki nedenlere biraz göz atalım:

1. Çinli kadınların kafasında yabancı erkeklerin zengin olduğuna dair bir izlenim vardır kısaca yabancıyla evlenmek zengin olmak demektir. Çin hala gelişmekte olan bir ülke ve dolayısıyla bir kadın için yabancıyla evlenmenin diğer bir adı para dolusu cüzdanla evlenmek. Bunu başaramayanlar da en azından Tayvan'lı, Hong Kong'lu veya Makao'lu bir koca bulmayı ümit ediyor.

2. Yabancıyla evlenmek iyi bir sosyal statü demek. Çin yabancı yatırımları çekmeye çalışan bir ülke ve Çinliler yabancı her türlü şeye adeta tapıyorlar. Bu yüzden yabancı damat paranın yanı sıra iyi bir statü de getiriyor.

3. Yabancı koca yurt dışına açılmak demek. Çinlilerin çoğu yurt dışına gitmek ister ve sadece azınlık bu imkanlara sahiptir. Yong Zhi Pekin'de büyümüş bir genç kızdır. Üniversite zamanında yarı isteksiz çıktığı Çinli erkek arkadaşına yurt dışına gitmek istediğinden bahseder ve ondan ayrılır. Yong Zhi yabancı edebiyatla büyümüştür ve bu yüzden Jilin üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı bölümünü seçmiştir. Ayrılıklarından iki ay sonra Liverpool'a gider ve orada David isimli bir İngiliz'le evlenir. Kendisi şu sözleri ilave eder "Eğitimli, kültürlü Çinli kadınlar yabancıların sıkça geldiği barlara gider ve orada avlanırlar. Böylece rüyalarını yaşayacaklarına inanırlar. 

4. Çinli kadınlar yabancıların daha centilmen ve romantik olduğuna inanır. Filmlerdeki erkek karakterler yabancı erkeklerin her zaman kibar ve nazik olduğunu düşündürtür. 

5. Yabancı biriyle evlilik taze kan gibidir, rutinlikten çıkıştır. Çinli erkekleri az çok bilen Çinli kadın farklılık ister.

6. Yabancı ortaklı  şirketlerde veya yurt dışındaki şirketlerde çalışan Çinli kadınlar bu süreçte birçok yabancı erkekler tanışma fırsatı bulur. 

7. Çinliler yabancıların hayat tarzlarına özenir ve o tarz bir hayat sürmenin peşinde koşar. Küreselleşmenin etkisiyle birçok Çinli küçük yaşlardan itibaren yabancı kültürün etkisine maruz kalır ve ileride böyle bir yaşantıya sahip olmayı diler.

8. Hiyerarşinin baskın olduğu ve kadının erkeğe oranla alt tabakada görüldüğü Çin toplumunda,  kadınlar yurt dışında erkek-kadın eşitliğinin olduğunu düşünür. Bu sayede erkeklerle eşit şartlara ve çalışma koşullarına kavuşmanın beklentisi içinde yaşar.

9. Bazı ülkeler Çin beyin gücünü çekebilmek için birtakım ayrıcalıklar tanır ve bu da Çinli kadınları bu ülkelere çeker. Bu şekilde yurt dışına gitmiş Çinli bir kadının ilk amacı yabancı biriyle evlenmek olacaktır. 

Yıllara göre yabancıyla evlenen Çinli kadınların sayısı

5 Ağu 2014

Çinlilerde Sosyal Hiyerarşi



Çin Kültürünü derinden etkilemiş olan Konfüçyüs toplumdaki her bireyin sosyal statüsünü belirleyen bir hiyerarşik sistem oluşturdu. Buna göre yönetenin yönetilen, babanın oğlu, arkadaşın arkadaş, kocanın karısı ve erkek kardeşin kız kardeş üzerinde yetkisi vardı. Bu Çinlilerin hayatına öylesine nüfuz etmiştir ki izleri Çin dilinde de görülebilir: Örneğin Çince'de ağabey yerine kullanılan 哥哥 ve erkek kardeş için kullanılan 弟弟; aynı şekilde abla için 姐姐 ve küçük kız kardeş için 妹妹 kullanılır. Bu açıdan Türklerle büyük bir benzerlik içerisinde olduklarını görüyoruz. Türkler de aynı şekilde kendisinden büyük kardeşler için abla ve ağabey hitap şeklini kullanmaktadır. 

Çin'de sosyal sınıfların eskiden dörde ayrıldığını görüyoruz: bilginler, çiftçiler, sanatkar/esnaflar ve tüccarlar. Çin sosyal hiyerarşisi bunların önemine öre sıralanmıştı ve bir üst sınıf diğerine göre çok daha fazla sorumluluk ve değer yüklenmişti. Bu sınıflara kısaca göz attığımızda bilginler sınıfının en yukarılarda olduğunu görüyoruz: onlar statülerini belli edecek ipek kaftanlar giyerlerdi. At arabası kullanma, silah taşıma ve savaşmayı emretme hakları vardı. Eğitim seviyeleri yüksekti ve danışmanlık, gözetmenlik ve katiplik gibi işlerde çalışırlardı. Çiftçiler Çin medeniyetinin yükselişinde önemli bir role sahiptiler. Onlar tarafından üretilen yiyecek Çin toplumunu ayakta tutmuştur. Bu nedenle toplumda öncelikli bir yere konumlandırılmışlardı. Soylulara hizmet etme görevleri de olurdu. Esnaf ve sanatkarlar ise sosyal hiyerarşide tüccarlardan önce gelirdi. Onlar da toplumda önemli bir fonksiyonu yerine getirdiklerinden dolayı önemli görülürdü. Ya devlet dairelerinde veya özel işlerde çalışırlardı, çoğu esnaf kendi dükkanını işletirdi. Hiyerarşinin son basamağında tüccarları görüyoruz. Onlar herhangi bir şey üretmedikleri ve sadece üretilmiş şeylerden kazanç sağladıkları gerekçesiyle alt tabakaya ait görülürlerdi. Bankacılar, satıcılar, ticaret yapanlar bu sınıfa aitti. Silah taşıma hakları yoktu. Toplumun üst kesimi devlet çalışanlarının para kaygısı taşımaması gerektiğini düşünerek bu sınıfın devlet dairelerinde çalışmasını yasaklamıştır. 


Bu dört sosyal sınıf Çin hanedanlık dönemlerinde epeyce baskındı. Sanayinin ilerlemesiyle birlikte Çinli tüccar sınıfı daha fazla önem kazanmaya başlamış ve toplumun bu dört sınıfa bakış açıları da zamanla değişmiştir. 

Geert Hofstede'nin güç mesafesi endeksinde Çin'in epey yukarılarda yer aldığını görüyoruz. Güç mesafesi toplumda alt tabakalarda yer alan insanların üstleriyle nasıl bir ilişki içerisinde olduğunu anlatır. Egalitaryanist yani eşitlikçi Batı toplumlarında bu endeks oldukça düşüktür. Üst ve alt sınıflar arasında kutuplaşma azdır. Tersine Türkiye ve Çin gibi güç mesafesinin yüksek olduğu toplumlarda insanlar eşitsizlikleri kabullenmiş ve liderlik ve yönetim gibi vasıfların sadece bazı özel insanlara ait olduğunu düşünmektedir. 

1 Ağu 2014

Çinlilerin Kültürel Özellikleri (1): Görünüşü Kurtarmak

Görünüş (face) kişinin toplumdaki imajı, etkisi, onuru ve itibarı olarak tanımlanabilir. Kişinin itibarını, onurunu, imajını zedeleyecek her davranış, her söz kişinin toplum içindeki değerini kaybetmesine yol açar. Çinliler kollektif bir toplum olmalarından dolayı buna sebebiyet vermek veya buna maruz kalmak hoş karşılanmaz. Bu bir ricanın reddedilmesi, bir fikre karşı çıkılması veya doğru bildiğini söylemek şeklinde olabilir. Karizmayı çizdirmemek, görünüşü kurtarmak Çinliler için gerçeklerden daha önemlidir. Kişinin böyle bir duruma düşmesi sadece kendisine değil dahil olduğu aileye, gruba da utanç getirir. Batı toplumları bireyselci olduklarından dolayı doğruları konuşmak, gerçekleri su yüzüne çıkarmak ne kadar kabul edilen ir davranışsa Çin'de de o kadar hoş karşılanmaz. 


Birine topluluk önünde bağırmak, eleştirmek o kişiye itibar kaybettireceği için Çinliler böyle durumlardan kesinlikle kaçınırlar. Yandaki resimde elbiseleri yırtık pırtık bir adamın toplumda nasıl yansıtıldığını, herkesin adamın eksiklerini söylemekten nasıl kaçındığını gösteren açık bir tablodur. Gerek arkadaşlık ilişkilerinde, gerek iş ilişkilerinde, gerek alt-üst ilişkilerinde bunu çok bariz bir şekilde görebilirsiniz. Böyle toplumlarda dobralık hoş karşılanmadığından insanlara dolaylık söylemlere sıkça başvurur. Bir teklifi direk reddetmez, bir fikre direk karşı çıkmazlar. Bunun yerine gerçek düşüncelerini karşıdakini kırmadan söyleyebilecekleri dolambaçlı yollara başvururlar. Çin kültürü Konfuçyüs öğretileriyle yoğrulmuş bir toplumdur ve toplumdaki ahengi bozacak her şey kaçınılmalıdır. Direk eleştirinin toplumdaki bireyler arası ilişkileri zedeleyeceğini düşünürler. Çinlilerle iş yaparken bu noktaya dikkat etmeniz yararınıza olacaktır.